Ana içeriğe atla

Dünya Barut Fıçısında:

Dünya Barut Fıçısında:


Dünya 2025’te bir ip cambazının üstünde yürüdüğü ip gibi titriyor. Jeopolitik gerilimler, ekonomik çatışmalar, çevresel krizler ve teknolojinin karanlık yüzü, küresel bir savaşın fitilini ateşlemeye hazır. Albert Einstein’ın o meşhur sözü yankılanıyor: Üçüncü Dünya Savaşı’nda hangi silahların kullanılacağını bilmiyorum, ama Dördüncü Dünya Savaşı sopalarla ve taşlarla olacak.


Peki, neden böyle dedi?


Gelin, önce bugünün risklerini somut verilerle masaya yatıralım, sonra bu sözü bir simülasyonla canlandıralım ve dünyanın nasıl bir taş devrine dönebileceğini görelim.


Bugünün Jeopolitik Savaş Riskleri:


2025’in Gerçekleri Dünya, adeta bir satranç tahtası ve her hamle kritik. İşte 2025’te küresel savaş riskini artıran başlıca faktörler:


- Rusya-Ukrayna ve NATO Gerginliği : 2022’de başlayan savaş, hâlâ çözümden uzak. Polonya sınırında Rus füzelerinin düşmesi, NATO’nun doğu kanadında alarm zillerini çalıyor. Avrupa Çevre Ajansı’nın raporuna göre, 2024’te NATO’nun savunma harcamaları 1,3 trilyon dolara ulaştı; bu, Soğuk Savaş’tan beri en yüksek seviye. Rusya, nükleer tehdit kartını masada tutarken, bir yanlış hesaplama Avrupa’yı topyekûn bir çatışmaya sürükleyebilir.


- ABD-Çin: Tayvan Boğazı’nın Gölgesi : Tayvan, küresel barışın en hassas noktalarından. Çin, 2025’te askeri tatbikatlarını artırırken, ABD donanması Pasifik’te devriye geziyor. Atlantic Council ‘ın 2025 öngörülerine göre, uzmanların %61’i ABD’nin Asya’daki ittifaklarının Avrupa’dakilere kıyasla daha kırılgan olduğunu düşünüyor. Tayvan’da bir kıvılcım, küresel ticareti ve teknoloji zincirlerini çökertebilir; zira dünya çip üretiminin %60’ı buraya bağlı.


- Orta Doğu’da Fırtına : İsrail-Hamas savaşı ve İran destekli grupların (Husiler, Hizbullah) hareketliliği, bölgeyi barut fıçısına çevirdi. S&P Global ‘ın analizine göre, Yemen’deki Husi saldırıları enerji rotalarını tehdit ediyor ve petrol fiyatlarını %15 artırdı. İran’ın nükleer programına dair gerilimler de cabası. Bu kaos, küresel enerji krizini patlatabilir.


- Siber Savaşın Görünmez Silahları : Artık savaş sadece tankla, topla değil; klavyeyle de yapılıyor. 2021’deki Colonial Pipeline siber saldırısı, ABD’nin doğu kıyısında yakıt krizine yol açmıştı. World Economic Forum ‘un 2025 Küresel Riskler Raporu, siber saldırıların kritik altyapıları (elektrik, su, hastaneler) hedef almasının en büyük tehditlerden biri olduğunu söylüyor. Bir devlet, başka bir ülkenin enerji şebekesini çökertebilir ve bu, savaş ilanı kadar etkili olur.


- Çevresel ve Ekonomik Krizler : Küresel ısınma, tarımı ve gıda güvenliğini vuruyor. Avrupa’da tarım verimi, sıcak hava dalgaları ve kuraklık yüzünden %20 düştü; Afrika’daysa kıtlık milyonları göçe zorluyor. Bu, toplumsal huzursuzluğu ve kaynak savaşlarını tetikliyor. Göç dalgaları, sınır gerilimlerini artırıyor; örneğin, Türkiye-Suriye sınırında mülteci akını hâlâ bir kriz noktası. Bu riskler, dünyayı bir domino tahtasına çevirdi. Bir taş düşerse, zincirleme bir felaket kaçınılmaz.


Peki, bu riskler Üçüncü Dünya Savaşı’nı nasıl tetikler ve Einstein’ın taş-sopa dünyasına nasıl varırız?


İşte bir simülasyon: 


Üçüncü Dünya Savaşı ve Taş-Sopa Çağına Gidiş 


2027, Tayvan Krizi : Her şey, Çin’in Tayvan açıklarında bir ABD gemisine yanlışlıkla ateş açmasıyla başlıyor. ABD, misilleme olarak Çin’in Güney Çin Denizi’ndeki üslerini vuruyor. Japonya ve Avustralya, ABD’nin yanında saf tutuyor; Rusya, Çin’e destek veriyor. Avrupa, NATO üzerinden çatışmaya çekiliyor. İlk yıl, konvansiyonel silahlar devrede: füzeler, dronlar, denizaltılar. Ancak, siber saldırılar oyunu değiştiriyor. Çin, ABD’nin elektrik şebekesini çökertiyor; milyonlar karanlıkta kalıyor.


2028, Nükleer Eşik : Rusya, Ukrayna’daki bir NATO üssüne taktik nükleer silahla saldırıyor. NATO, misilleme olarak Kaliningrad’ı hedef alıyor. Küçük çaplı nükleer silahlar, Avrupa’da ve Asya’da birkaç şehri haritadan siliyor. Küresel ekonomi çöküyor; borsalar sıfırlanıyor, tedarik zincirleri kopuyor. Küresel Isınma Atlası ‘nda öngörülen tarım krizi gerçek oluyor: Avrupa ve Afrika’da mahsul kıtlığı başlıyor, açlık kitlesel ayaklanmalara dönüşüyor.


2029, Medeniyetin Çöküşü : Nükleer serpintiler, atmosferi zehirliyor; ozon tabakası zayıflıyor, tarım alanları radyasyonla kirleniyor. Küresel iletişim ağları çöküyor; internet, bir avuç yerel ağa indirgeniyor. Şehirler terk ediliyor, hükümetler dağılıyor. Kuzey Yarımküre’de hayatta kalanlar, temel ihtiyaçlar için kabile benzeri gruplar kuruyor. Silahlar, cephane tükenince yerini doğaçlama silahlara bırakıyor: kırık borular, keskin taşlar, sopalar.


Dördüncü Dünya Savaşı, 2050 : Medeniyet, taş devrine geri döndü. Elektrik yok, teknoloji sustu, bilgi birikimimiz kâğıt yığınlarına hapsoldu. Hayatta kalan küçük topluluklar, su kaynakları ve verimli topraklar için savaşıyor.


Silahlar?


Artık ne roket var ne tüfek.


Einstein’ın dediği gibi, sopalar ve taşlar.


İnsanlık, naber diye haberleşmek yerine, avcı-toplayıcı düzenine geri dönmüş, hayatta kalmak için klanlar halinde çarpışıyor.


Neden Bu Kadar Ciddiye Alıyoruz?


Einstein’ın sözü, bir kehanetten çok bir uyarı. 


Nükleer silahlar, siber saldırılar ya da çevresel çöküş, modern medeniyeti bir anda yok edebilir. 2025’te bir nükleer bombanın 15 megatonluk patlaması, milyonları anında öldürebilir; sonrası, radyasyon ve açlıkla gelen yavaş bir yok oluş. Küresel ısınma zaten gıda ve su kaynaklarını tüketiyor; bir savaş, bu krizi katlar. Önlem almazsak – karbon salımını azaltmaz, barış diplomasisini güçlendmez, siber savunmalara yatırım yapmazsak – bu simülasyon gerçek olabilir.


Ne yapmalı?


Devletler, nükleer silahları sınırlandırmalı; Paris İklim Anlaşması gibi taahhütler ciddiye alınmalı.

Birey olarak, enerji tasarrufu yapabilir, yerel tarımı destekleyebilir, barışçıl politikaları talep edebiliriz.


Einstein’ın taş-sopa dünyası, kulağa uzak gelse de, bugün attığımız ya da atmadığımız adımlara bağlı. Hadi, bu felaketi durdurmak için bir şeyler yapalım; yoksa torunlarımız sopa sallarken bizi pek hayırla anmaz!


Ant Gökçek - 1 Ağustos 2025 - Vilnius

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

A Fight for the Homeland: The Struggle of the Turkish Cypriots, the 20 July Peace Operation, and the Story of the KKTC

  A Fight for the Homeland: The Struggle of the Turkish Cypriots, the 20 July Peace Operation, and the Story of the KKTC It was a sweltering summer day in December 1963 in Cyprus. In the Tahtakale neighborhood of Nicosia, Grandma Ayşe was baking bread for her grandchildren that morning. In the small courtyard of her home, under the shade of olive trees, the laughter of her children echoed. But this peace was soon to be shattered by the bloody shadow of the EOKA-B militants. In those dark days of 1963, the Rum’s dream of Enosis—the unification of Cyprus with Greece—had turned Turkish villages into a living hell. EOKA-B had set out to systematically annihilate the Turkish population. Grandma Ayşe’s neighbor, a young teacher named Mehmet, was abducted by EOKA-B militants while returning home that night. The next morning, his lifeless body was found in a field outside the village, his hands bound, his body riddled with bullets. This was just the beginning. During the infamous  Blo...

Turkey’s Real Enemy: Empty Rhetoric and Misery

  Turkey’s Real Enemy: Empty Rhetoric and Misery   Turkey is being distracted by artificial agendas amidst economic misery. Official inflation has exceeded seventy percent, but the reality felt in the streets, markets, and stores is far worse. A kilo of meat costs nearly half the minimum wage, leaving people unable to afford basic necessities. Historically, the Ottoman Empire’s final days were no different: while the palace dreamed of “ruling the world,” the people grappled with hunger and poverty. Today, those who parade fantasies like the “Ottoman model” or “United States of Turkey” are repeating the same mistakes. Bahçeli’s remarks about Öcalan, suggestions of “one Alevi, one Kurdish vice president,” and federation debates are all distractions, stealing attention from the people’s bread, jobs, and future. In times of crisis, history shows that rulers either invent external enemies or stoke nationalist fervor to diffuse public anger. In the nineteenth century, Ottoman “refor...

Biz Bu Kalaşnikofları Nereden Tanıyoruz?

  Biz Bu Kalaşnikofları Nereden Tanıyoruz? Dün, Irak’ın Süleymaniye kırsalındaki Casene Mağarası’nda, PKK’lı bir grup teröristin sembolik bir törenle Kalaşnikoflarını yakarak silah bıraktığı haberi gündeme düştü. 27 adet Kalaşnikof, bir M249, bir keskin nişancı tüfeği ve bir RPG’nin imha edildiği bu tören, “Barış ve Demokratik Toplum” çağrısı altında, Abdullah Öcalan’ın 27 Şubat 2025’teki açıklamasına dayandırıldı. DEM Parti yöneticilerinin de katıldığı bu olay, bazılarınca tarihi bir adım olarak alkışlanırken, Türkiye’nin acılarla dolu yakın tarihine bakıldığında, bu sembolik jestin samimiyeti sorgulanmadan geçilemez. Çünkü bu Kalaşnikoflar, Türkiye’nin kanayan yaralarının sembolü. Peki, biz bu Kalaşnikofları nereden tanıyoruz? Ve bu teröristlere gerçekten güvenebilir miyiz? Kalaşnikof’un Kanlı Tarihi Kalaşnikof, basit, dayanıklı ve ucuz olmasıyla dünya çapında terörist grupların vazgeçilmez silahı oldu. PKK’nın 1978’deki kuruluşundan bu yana, bu silahlar Türkiye’nin dört bir yanı...