Ana içeriğe atla

Türkiye’nin Vicdanı: Ne Peşkeş, Ne Terör, Ne Manipülasyon!

 Türkiye’nin Vicdanı: Ne Peşkeş, Ne Terör, Ne Manipülasyon!

Türkiye, tarihinin en karanlık dönemeçlerinden birinde. Mustafa Kemal Atatürk’ün akıl, bilim ve vicdan üzerine kurduğu Cumhuriyet, bugün bir avuç siyasi İslamcı tarafından sistematik bir şekilde yozlaştırılıyor. Daha da kötüsü, bu yozlaşma, yıllardır kanayan bir yara olan PKK terörü ve Öcalan gibi bir figür üzerinden oynanan kirli oyunlarla örtbas edilmeye çalışılıyor. Bu makale, bir yurttaşın isyanıdır; ama aynı zamanda muhalefete, vicdanlı Erdoğan seçmenine ve manipüle edilmek istenen Kürt kardeşlerimize bir uyanış çağrısıdır. Ne siyasi İslamcıların peşkeş düzeni ne de PKK’nın kanlı terörü vicdanlarımızda aklanabilir. Türkiye, bu ikisini de reddetmeli ve yeniden birleşmelidir!


Eğitimin Çöküşü, Milletin İpoteği

Atatürk’ün “Eğitimdir ki bir milleti ya hür, bağımsız, şanlı bir topluluk haline getirir ya da esaret ve sefalete terk eder” sözü, bugün bir uyarı çanı gibi çalıyor. Son yirmi yılda eğitim sistemimiz, bilimsel düşünceyi ve eleştirel aklı körelten bir araca dönüştü. Her yıl değişen müfredatlar, imam hatip okullarının orantısız yaygınlaşması ve bilimsel eğitimin ikinci plana atılması, gençlerimizi sorgulayan, üreten bireyler olmaktan uzaklaştırıyor. Bu bir tesadüf değil; bu, bilinçli bir toplum mühendisliği. Siyasi İslamcılar, düşünmeyen, itaat eden bir “koyun sürüsü” yaratarak kendi güçlerini garantiliyor. Sonuç mu? Yoksulluk, bağımlılık ve sadaka kültürüne mahkûm bir nesil. 


Bu düzen, çocuklarımızın geleceğini çalıyor. Soruyorum: Gelecek nesiller, bilimle mi yükselecek, yoksa bir avuç zümrenin sadakalarına muhtaç mı kalacak?


Rant, Yolsuzluk ve Dokunulmazlık Hırsı

Siyasi İslamcıların kurduğu rant düzeni, Türkiye’nin kaynaklarını bir avuç yandaşa peşkeş çekiyor. Havalimanları, köprüler, şehir hastaneleri gibi projeler, şeffaflıktan uzak ihalelerle, kamu kaynaklarını sömürmenin aracı oldu. Garanti ödemeleriyle halkın sırtına yüklenen bu projeler, gelecek nesilleri borç batağına sürüklüyor. Yolsuzluk iddiaları, adaletin siyasallaşması ve bağımsız medyanın susturulması, bu düzeni korumanın temel taşları. Basın özgürlüğü endekslerinde 180 ülke arasında 149. sıraya gerileyen bir Türkiye, ne kadar “büyük” olabilir?


Bu tablo, sadece muhalifleri değil, vicdan sahibi her yurttaşı rahatsız etmeli. Yıllarca Erdoğan’a samimiyetle oy vermiş kardeşlerim, başınızı ellerinizin arasına alın ve düşünün: Bu yolsuzluk düzeni, bu adaletsizlik, sizin inandığınız değerlerle örtüşüyor mu? Bu peşkeş, sizin vatan sevginize yakışıyor mu?


Anayasa Oyunları ve Terörle Kirli Pazarlık

Şimdi de karşımıza “yeni anayasa” masalı çıktı. Bu, bir milletin ortak geleceğini inşa etmekten çok, siyasi İslamcıların iktidarlarını dokunulmaz kılma çabası. Muhalif medya susturuluyor, belediye başkanlarına açılan davalarla gündem bulandırılıyor. Daha da vahimi, yıllardır bu ülkenin canını yakan PKK terörü ve Öcalan gibi bir figür, kirli bir siyasi pazarlığın malzemesi yapılıyor. “Silah bırakın, sicilinizi silelim, Öcalan’ı siyaset sahnesine çıkaralım, ama Erdoğan dokunulmaz kalsın” söylemi, ne barışa ne de adalete hizmet eder. Bu, sadece iğrenç bir manipülasyon.


PKK ve Öcalan, bu milletin vicdanında asla aklanamaz. Tıpkı siyasi İslamcıların yolsuzlukları, adaletsizlikleri ve peşkeş düzeni gibi, PKK’nın kanlı terörü de bu topraklarda affedilemez. Kürt kardeşlerimize sesleniyorum: Sizler, bu ülkenin eşit ve onurlu yurttaşlarısınız. Yıllardır kanayan bu yara, ancak samimi, şeffaf ve adil bir yaklaşımla iyileşebilir. Siyasi İslamcıların sizi Öcalan üzerinden manipüle etmesine izin vermeyin. Barış, ancak hepimizin eşit olduğu bir Türkiye’de mümkün.


Çaresizlikten Birliğe: Vicdanımızla Ayağa Kalkalım

“Vatan peşkeş çekiliyor ve buna bir şey yapamıyoruz” hissi, hepimizin yüreğini sızlatıyor. Ama bu çaresizlik, teslimiyet anlamına gelmemeli. Atatürk’ün bize bıraktığı miras, en karanlık anlarda bile aklı ve vicdanı rehber edinmektir. Muhalefet, bu karanlığa karşı birleşmeli; eleştiriyle yetinmeyip, eğitimde bilime dönüş, adalette bağımsızlık ve ekonomide şeffaflık gibi somut çözümler sunmalı. 


Erdoğan’a oy vermiş vicdanlı yurttaşlarımıza sesleniyorum: Sizler, bu ülkenin kalbi, vicdanısınız. Bugün, memleketin geldiği noktayı bir kez daha sorgulayın. Çocuklarınızın geleceği, bu yozlaşmış düzene mi emanet? Yoksa Atatürk’ün akıl ve bilimle yükselen Türkiye hayaline mi?


Kürt kardeşlerime bir kez daha sesleniyorum: Sizin acılarınız, hepimizin acısı. Ama ne PKK’nın terörü ne de siyasi İslamcıların manipülasyonu bu acıları dindirebilir. Gelin, bu oyunu bozalım; eşitlik ve adalet için birleşelim.


Son Söz: Türkiye Bizim!

Türkiye, bir yol ayrımında. Ya akıl, bilim ve vicdanla yeniden yükseleceğiz ya da yolsuzluğun, terörü siyasete alet etmenin ve manipülasyonun gölgesinde kaybolacağız. Ne siyasi İslamcıların peşkeş düzeni ne de PKK’nın kanlı terörü bu milletin vicdanında aklanabilir. Bu vatan, bir zümrenin ya da bir terör örgütünün oyuncağı değil; hepimizin ortak evi. Gelin, muhalefetiyle, iktidar destekçisiyle, Kürt’üyle, Türk’üyle, bu evi yeniden inşa edelim. Çünkü Türkiye, bizim!


Ant Gökçek, 11 Temmuz 2025 - Vilnius

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

A Fight for the Homeland: The Struggle of the Turkish Cypriots, the 20 July Peace Operation, and the Story of the KKTC

  A Fight for the Homeland: The Struggle of the Turkish Cypriots, the 20 July Peace Operation, and the Story of the KKTC It was a sweltering summer day in December 1963 in Cyprus. In the Tahtakale neighborhood of Nicosia, Grandma Ayşe was baking bread for her grandchildren that morning. In the small courtyard of her home, under the shade of olive trees, the laughter of her children echoed. But this peace was soon to be shattered by the bloody shadow of the EOKA-B militants. In those dark days of 1963, the Rum’s dream of Enosis—the unification of Cyprus with Greece—had turned Turkish villages into a living hell. EOKA-B had set out to systematically annihilate the Turkish population. Grandma Ayşe’s neighbor, a young teacher named Mehmet, was abducted by EOKA-B militants while returning home that night. The next morning, his lifeless body was found in a field outside the village, his hands bound, his body riddled with bullets. This was just the beginning. During the infamous  Blo...

Turkey’s Real Enemy: Empty Rhetoric and Misery

  Turkey’s Real Enemy: Empty Rhetoric and Misery   Turkey is being distracted by artificial agendas amidst economic misery. Official inflation has exceeded seventy percent, but the reality felt in the streets, markets, and stores is far worse. A kilo of meat costs nearly half the minimum wage, leaving people unable to afford basic necessities. Historically, the Ottoman Empire’s final days were no different: while the palace dreamed of “ruling the world,” the people grappled with hunger and poverty. Today, those who parade fantasies like the “Ottoman model” or “United States of Turkey” are repeating the same mistakes. Bahçeli’s remarks about Öcalan, suggestions of “one Alevi, one Kurdish vice president,” and federation debates are all distractions, stealing attention from the people’s bread, jobs, and future. In times of crisis, history shows that rulers either invent external enemies or stoke nationalist fervor to diffuse public anger. In the nineteenth century, Ottoman “refor...

Biz Bu Kalaşnikofları Nereden Tanıyoruz?

  Biz Bu Kalaşnikofları Nereden Tanıyoruz? Dün, Irak’ın Süleymaniye kırsalındaki Casene Mağarası’nda, PKK’lı bir grup teröristin sembolik bir törenle Kalaşnikoflarını yakarak silah bıraktığı haberi gündeme düştü. 27 adet Kalaşnikof, bir M249, bir keskin nişancı tüfeği ve bir RPG’nin imha edildiği bu tören, “Barış ve Demokratik Toplum” çağrısı altında, Abdullah Öcalan’ın 27 Şubat 2025’teki açıklamasına dayandırıldı. DEM Parti yöneticilerinin de katıldığı bu olay, bazılarınca tarihi bir adım olarak alkışlanırken, Türkiye’nin acılarla dolu yakın tarihine bakıldığında, bu sembolik jestin samimiyeti sorgulanmadan geçilemez. Çünkü bu Kalaşnikoflar, Türkiye’nin kanayan yaralarının sembolü. Peki, biz bu Kalaşnikofları nereden tanıyoruz? Ve bu teröristlere gerçekten güvenebilir miyiz? Kalaşnikof’un Kanlı Tarihi Kalaşnikof, basit, dayanıklı ve ucuz olmasıyla dünya çapında terörist grupların vazgeçilmez silahı oldu. PKK’nın 1978’deki kuruluşundan bu yana, bu silahlar Türkiye’nin dört bir yanı...