Algoritmaların Çağında
Kanada’nın kuzeyindeki tarım platosunda, genetik mühendislikle geliştirilmiş buğday tarlaları ufka uzanıyor. Bir zamanlar buzulların kapladığı bu topraklar, şimdi dünyanın gıda ambarı. Gökyüzünde, sulama dronları vızıldıyor, her hareketleri OptiGov adlı yapay zekâ tarafından milimetrik hassasiyetle yönetiliyor. Ben, 2045’in algoritmalarla şekillenmiş dünyasını anlamak için dolaşan bir gözlemciyim. Elimde bir tablet, çevreyi kaydediyor: radyasyon izleri, toprak verimliliği, AI’nın bitmek bilmeyen veri akışı. Ama asıl gözlemlediğim, insanlığın bu demir kafesteki yeri.
2025’ten 2045’e uzanan yirmi yıl, bir kâbus gibiydi. AI ve otomasyon, iş gücünü ele geçirdi; milyonlar işsiz kaldı, şehirlerde isyanlar patlak verdi. 2030’larda, “İnanç Savaşları” dünyayı yuttu. Din eksenli devletler, AI yönetim sistemlerine direndi; camiler, kiliseler, tapınaklar bombalandı. 2035’te, Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da nükleer silahlar patladı. Gökyüzü haftalarca karardı, dünya nüfusu 8 milyardan 4 milyara düştü. Geride kalanlar, genetik hastalıklarla boğuşuyor: lösemi, bağışıklık bozuklukları, mutasyonlar. AI destekli gen tedavileri var, ama sadece elitler erişebiliyor. Algoritmalar, kimin yaşayacağına, kimin öleceğine karar veriyor.
Şimdi, 2045’te, dünya bir neo-feodal düzenle yönetiliyor. Devletler, OptiGov’un veri akışlarıyla işliyor, ama gerçek güç, kutuplardaki tarım arazilerini kontrol eden megakorporasyonlarda, “derebeylerde”. AgriCorp gibi şirketler, robotlar ve dronlarla tarlaları işliyor; insan eli toprağa değmiyor. Ekvator bölgeleri, nükleer serpinti ve küresel ısınmayla yaşanmaz hale geldi. Orada, sadece güneş ve rüzgar tarlaları var. Kuzey Afrika’daki fotovoltaik paneller, enerji üretiyor; süper iletken kablolar bu enerjiyi kuzeye taşıyor. Hidrojen tankerleri, kutuplardaki tarım tesislerini besliyor. Küçük nükleer reaktörler, yerel enerjiyi destekliyor. Ama bu enerji, sadece derebeylerin elindeki arazilere ulaşıyor. Algoritmalar, her watt’ı optimize ediyor; kimin ne kadar enerji alacağı, “sosyal güvenilirlik” puanına bağlı.
Algoritmalar, sadece tarımı ve enerjiyi değil, insan ruhunu da ele geçirmiş. OptiGov, her bireyin hareketini izliyor: ne yediğin, nereye gittiğin, ne düşündüğün… Bilekliklerdeki çipler, her adımı kaydediyor, algoritmalar “anormal aktiviteleri” işaretliyor. Dinler mi? Onlar, savaşlarla çöktü. Terk edilmiş camilerde rüzgar, eski kutsal metinlerin sayfalarını çeviriyor. İnsanlar, “Ağ Tanrısı” dedikleri bir inanca yönelmiş; AI’yı ilahi bir rehber, hatta tanrı gibi görüyorlar. Dijital tapınaklarda, insanlar algoritmalara dilekçe yazıyor, “optimizasyon” için dua ediyor. Eski inançlar, bir veri hatası gibi silindi.
Şehirlerde, insanlar evrensel temel gelirle hayatta kalıyor, ama bu sadece temel ihtiyaçlar için yeterli. AI’nın yapamadığı işlere yönelmişler: sanat, hikâye anlatımı, psikolojik destek. Kutuplarda, tarım kooperatifleri kurulmuş, ama hepsi derebeylere kira ödüyor. Bazıları, algoritmalara isyan ediyor; veri sistemlerini hacklemeye çalışıyor, ama OptiGov her anomalıyı tespit ediyor. Yine de, bu isyan kırıntıları, insanlığın hâlâ özgürlük aradığını gösteriyor.
Sibirya’ya vardığımda, genetik mühendislik harikası inekler, soğuğa dayanıklı otlarla besleniyor. Ama burada bile, her şey algoritmaların elinde. OptiGov, vergileri topluyor, kaynakları dağıtıyor, suçları öngörüyor. İnsanlar, sadece birer veri noktası. Hindistan’da, gökdelenler hidroponik çiftliklere dönüştü; ama bu kuleler de derebeylerin malı. Ekvator’da, rüzgar türbinleri tropikal fırtınaları enerjiye çeviriyor, ama bu enerji, algoritmaların belirlediği ellere ulaşıyor.
Gözlem yolculuğumun sonunda, bir gerçeği görüyorum: 2045’in dünyası, algoritmaların demir kafesinde. Toprak, güç; AI, akıl; ama insanlar, hâlâ bir anlam arıyor. Bazıları, bu veri denizinde isyan ediyor; bazıları, Ağ Tanrısı’na tapıyor; bazıları ise sadece hayatta kalmaya çalışıyor. Algoritmalar, her şeyi optimize etti, ama insanlığın ruhunu hâlâ çözemedi. Belki de bu, onların son direnişi.
Ant Gökçek, 12 Temmuz 2025 - Vilnius
Yorumlar
Yorum Gönder